1. Anasayfa
  2. Haberler
  3. Modern Zamanlar Diyarbakır Kahvelerine Egemen Oldu

Modern Zamanlar Diyarbakır Kahvelerine Egemen Oldu

admin admin -

- 8 dk okuma süresi
3 0

Adım başı bir kahvehaneye rastlanan Diyarbakır’da bir zamanların ünlü mekanları, yerlerini birer birer cafe’lere ve beton yığınlarına terkediyor.

Diyarbakır’ın kahvehaneleri saymakla bitmez. İstanbul’dan, Ankara’dan gelenler için bambaşkadır bu kahvehaneler. Kürtçe söz dizimine uygun adlar taşırlar. Yakın zaman öncesine kadar bu yerlerde iri bardaklarda “namuslu” çaylar içilir, hesabı masaya ilk oturan öder, sigara paketleri ortaya bırakılırdı. Çok konuşulmaz, patavatsızlık yapanlara “kebrag” denirdi. Ama ya şimdi? Susturulan dillerle birlikte kahvehaneler de kayboldu. Yerlerini cafe’ler alırken “ceplerimiz ayrı” sözü gündeme geldi.

Abdurrahman Suruçlu

Kıraathanelerden kahvehanelere; kahvehanelerden cafe’ye… yolunuz düşerse Diyarbakır’a, hemen farkedersiniz adım başı kahvehanelerin çok bol olduğunu.

Mesai saatlerinde boşta gezer insanlar… kürsülerin üzerinde oturur, kaçak çay, sarma türün ve paketteki sigarayla muhabbetin en koyusunu yaparlar.

Diyarbakır’daki kahvehanelerde iskemle yoktur, kürsü vardır. Boyu 35-40 cm. yüksekliğinde birbirine bağlanmış dört yuvarlak veya köşeli tahtanın üzeri lastikle örülür. Buraya oturursunuz.

Siz hiç çay istemeyin. Birazdan hemen önünüze en demlisinden çay gelir. Çaylar, İstanbul’da Ankara’da gördüğünüz boy bardakta değil, daha büyük bardakta gelir.

Kahvehanede oturmak için kültür gerekli, marifet gerekli…İnsanlar işsizdir; eline üç-beş kuruş sermaye geçiren kişi, hemen bir kahvehane açmaya çalışır. Batıya göçen Diyarbakırlı’nın da ilk işi bir kahvehane açmaktır. İstanbul’da, Laleli, Aksaray, Eminönü, Beyazıt ve Beyoğlu’nda Diyarbakırlılara ait kahvehaneler görürsünüz. Ne isabet ve ne geniş ufuklu insanlar…

Kahvehanelerin büyük bölümünün adları Kürtçe söz dizimine göredir. Dağkapı’da Yalova Kahvesi; Dörtyol’da Kahve Ahmo Zako, Çermikli Ağa’nın Kahvesi ünlü kahvehanelerdir. Bugün üçü de yok. Azgın ve açgözlü yapsatçılar, otel meraklıları bunları hemen yok ettiler.

Belediye önündeki Belediye Kahvesi, Kahve Akif, Kahve Ali Çavuş; eski Bursahane sokağında Kahva Bursaye, Kahva Ebbi (Sonradan Kemal Kara’nın Kahvesi), Lahana Kıraathanesi (Buraya Diyarbakır’ın Alevi köyleri olan Büyükkadı, Şarabi Şükrülü köylüleri oturduğu için Kahva Kızılbaşa’da denir) Sofi Galip’in Kahvesi vardı.

Belediye Kahvesi’nde kentin seçkinleri otururdu. Hele yaz günleri orada, havuzun başında oturmanın keyfi bambaşkaydı. Anlatılan bir öykü vardır: Kış günlerinde yaşlı bir Diyarbakır yerlisi, elinde şemsiyesi, yağmurlu bir havada yürürmüş. Caddede arkasında gelen bir arkadaşına, “Gel gel, şemsiyenin altına gir, ıslanma” demiş. Yaz ayları gelmiş, şemsiye sahibi kişi, şemsiyenin altına aldığı arkadaşını Belediye Kahvesi’nde görmüş. Hemen “Hatıralarsın, kışın bir gün şemsiyemin altına girmiştin, ıslanmamıştın” diye bir hatırlatmada bulunmuş.

Arkadaşı: “He he, hatırladım. O gün ıslanmamıştım. Allah razı olsun” diye cevap vermiş. Aradan bir iki hafta geçmiş. Belediye kahvesinde iki kişi tekrar karşılaşmışlar. Şemsiye sahibi, arkadaşına tekrar kış günündeki iyiliği hatırlatmış. Şemsiye altına giren kişi, fırlamış hemen: “Gel gel buraya” demiş. İkisi havuz başına gitmişler: “Bak o gün ıslanmamıştım. Şimdi havuza atlıyorum, fitleştik (Diyarbakır’da “Ödeştik” demektir), bir daha bana bu iyiliği hatırlatma” diyerek havuza atlamış. Tepesine kadar ıslanmış.

Bu öyküyü hep anlatırlar.

Kahve Bursayê ve Kemal Kara’nın kahvesinde hala nargile vardır. Şehrin görmüş geçirmişleri buraya gelip nargile içerler. Marpuçun köküne sarılıp sudan fokurtular çıkarmak apayrı bir zevk. Ama bu zevkin yanında memleket meselelerini konuşmak, onları yorumlamak, Halk Partisi ve Demokrat Parti devrini anlatmak, eski kabadayıların hünerlerini saymak… Bambaşkadır.

Kahve Bursayê’nin içinde küçük bir havuz vardı. Tavanda kırlangıçlar bile yuva yapmıştı. Kahvehanenin işletmecisi Şevket Amca, size en demlisinden çay getirirdi. Bu kahvehane bugün hala var, ama eski tad yok.

Kemal Kara’nın kahvesinde nargile hala var. Nargilecilerin bölümü ayrıydı. Öbür tarafta yoksul insanlar, özellikle hamallar oturur, 104 denen oyunu oynarlardı.

Kahva Bursayê’nin en ünlü oyunu Nezere’dir. (Bazı yerlerde buna “Hoşkin” de derler.)

Nezere bir Rus oyunudur. Beş deste kağıtta birlisi, onlusu, papazı, kızı oğlanı, seksen kağıt seçilir, öbür kalanlar atılırdı. Nezeredeki koz belirleme ihalesi, bu ihaledeki konuşmalar böbürlenmenin ayrı bir yüzüdür.

Nezereyi herkes bilmez, bilmeyen zaten cahilden sayılır. Burada yaz-boz tahtası genellikle Arap harfleriyle yazılırdı.

Sofi Galib’in Kahvesi’nde ikiyüz, üçyüz tane çerçeve içinde mektup vardı. Bu mektuplar Sofi Galib’e kimlerden gelmişti? Brejnev’den, Ford’dan, Nixon’dan, Kral Faysal’dan, Nasır’dan, Macibirrahman’dan, Şah Pehlevi’den, Zülfikar Ali Butto’dan, Cevdet Sunay’dan, Demirel’den, Bozbeyli’den, İnönü’den, Yusuf Azizoğlu’ndan gelmiş mektuplardı bunlar. Sofi Galib bunlara mektup yazar, onlardan gelen mektup, özel yazı, telgrafları çerçeveletip kahvehaneye asardı. Sofi Galip bir muammaydı. Yalnız başına yaşar, o kahvehaneyi de ekmek teknesi olarak çalıştırırdı.

Lahana Kahvesi’nde Alevi köylüler özellikle oturur, tavla oynarlardı. Bu kahvehanede gazete daha fazla okunurdu. Bu köylerde okuma-yazma oranı yüksektir. Buradan çıkmış memurlar çoktur. Balıkçılarbaşı’na geliniz, yolunuz Hançepek’e düşecektir. Eski PTT ve Balıkçılarbaşı PTT’sinin karşısında Kahva Derikya (Derikliler Kahvehanesi) vardı. Uzun karanlık bir koridordan sonra içeri girerdiniz. Burada Nezere’yle beraber kumar da oynatılırdı. Bu kahvehane de dayanamadı, yıkıldı, zaman bunları yaşatmadı. PTT’ye bitişik Liceliler kahvesi açıldı. Bahçeli, nefis bir asması olan bir yer. Burada çayın tazesini içebilir, sohbete de dalabilirsiniz.

Dört ayaklı Minareden aşağı inerseniz Kahva Fılla karşınıza çıkar. Kahva Fılla’da (Bugün Dicle Çay Evi) Ermeniler oturmuş, burası şehrin tek azınlık kahvesiymiş.

Daha aşağıda yanyana ve karşı karşıya 3 tane kahvehane, ara sokakta Fatihpaşa Karakolu vardı.

Bu üç kahvehanede yoksul insanlar otururdu. Özellikle şehrin kırık takımı (Esrarkeş, arpacı (hırsız), genelevde çalışan insanlar) otururdu. Hançepek’e gelebilmek için tanınmış olmanız gereklidir. Yoksa biletiniz (haraç alınırmış) kesilirdi. Kürtçe’de genelevde çalışanlara verilen kestirme bir sözcük vardır. “Kebrag” Bu sözcük çok kullanılır kahvehanelerde. Yaramazlık yapanlar, patavatsız konuşanlara önce “Keşmer” sonra bir kerte daha şiddetlisi olan “Kebrag” sözcüğü ithal edilirdi.

Kahvehanede çok konuşmayacaksınız, büyüklerin yanında ayak ayak üstüne atmayacaksınız, çayın şekerini karıştırırken “çın çın” seslerini çıkarmayacaksınız.

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir