Musa Anter
Evet, “can” Hüseyin öldü, ama Hüseyin’in öldürülmesine seyirci kalan devlet, işkenceciler, onursuz köy korucuları ve de satılmış kontrgerilla, ölülerine “şehit” diyorlar. Lanet olsun! O adamlar kutsal şehitliği rezil ettiler. Onun için ben, Hüseyin bunlara karışmasın diye “öldü” dedim. Aslında bizim Hüseyin “Kerbela şehidi” Hüseyin’den aşağı değildir.
Oğlum Hüseyin, ben sana “öldün” diyemiyorum. Ölümün bana o kadar ağır geliyor ki sanki “öldün” desem, seni ben öldürmüşüm gibi geliyor bana.
Ama üzülme yavrum, “Ez xale te me” (Ben senin dayınım), sağ kaldığım müddetçe senin de yerine yazarım. Yok eğer beni de öldürürlerse, sana kavuşurum ki bu kavuşma güzel kavuşma olur.
Mevlana Celalettin-i Rumi’nin ölüm gecesini onu sevenler (Allah ile kavuşma manasında” “şeb-i aruz” yani “zifaf gecesi” kabul etmiştir. Tevfik Fikret, oğlu Haluk için “Haluk’un Defteri”ni yazmış… Recaizade Ekrem, ölen oğlu Necat için mersiye yazmış. Büyük Kürt şairi Cigerxwin, ölen oğlu Cemşit için destan yazmış…
Oğlum Hüseyin, mutlaka ben de senin için yazacağım.
Recaizade Ekrem, ölen sevgili oğlu Necat için şöyle diyor:
“Öpülmeye değilmezken o nazik tenin,
Acep ne haldedir şimdi o narin bedenin…”
Cigerxwin de sevgili oğlu Cemşit için şöyle der:
“Şev çu ma hedi tu hevte lo
ez ranazım ma kenge bî te xaw te lo.”
Yavrum Hüseyin, benim acım Recaizade Ekrem ve Cigerxwin toplamıdır.
Senin bana bazen içtenlikli itirazların vardı. Şimdi diyebilirsin ki “Peki dayı, değmez miyim yani?” Değersin oğlum, değersin. Eksik bile.
Oğlum Hüseyin, ez dem axo te lavo. (Senin toprağını öperim.)