Mahmut ile Yezida, Taziye, Geyikler Lanetler

Müslüm Yücel

Murathan Mungan’ın ilk tiyatro oyunu olan Mahmut ile Yezida, Zerdüştlük felsefesiyle yoğrulan Yezidi inancının yoğun olarak işlendiği bir oyundur. Yezidi Kürtleri arasındaki gelenek ve görenekler zaman içinde gelişen olaylar çevresinde ayrıntılarıyla anlatılır. Bir Yezidi olan Yezida’yla Müslüman Mahmut’un aşkı çevresinde, bu coğrafyadaki ağır inanç sistemi, töreler, feodal değer yargıları sorgulanır.

Mezopotamya Üçlemesi’nin son kitabı olan “Geyikler Lanetler”de de yine Kürt gelenek ve görenekleri yoğun biçimde işlenir. Geyikler Lanetler daha çok şiire ve öyküye yaslanan bir yapıt. Bizim bu üçleme içinde en fazla üzerinde durmak istediğimiz yapıt ise Taziye. Taziye ölümdür, töredir, sevdadır. Yüzyılın imbiğinden süzülmüş hüzündür. Yapıcısı insan, yıkıcısı insan, içinde kıvrılan insandır. Töreyi insan belirlediği gibi ölümü de insan belirler. Sevda ise töreye başkaldıran imgelemdir. Tanığı ölüm ve kurşun olan.

Kürt coğrafyasında iki aşiret vardır. İki aşiret arasında kan davası başlar. Kan korkunun adıdır. Önce biri diğerini vurur. Diğeri onlardan birini. Bu böyle sürer. Ya da töreler gereği vurulan tarafa genç bir kız verilir. Kız öldürülen canın bedelidir. Bedel ödenir. Kan kanı temizler. Tıpkı Şerho Ağa’nın Kara Ruso’yu öldürmesiyle başlayan ve onun oğlu Bedirhan’ın Şerho Ağa’nın düğününü basıp, üç oğlunu öldürmesi, gelinlik kızı alıp kaçırması gibi. Bedirhan Fasla’yı kaçırır. Fasla kan bedelidir. Fasla sevgi için değil, Bedirhan’ın soğuk geceleri içindir. Ama sevda dağlarca yücedir. Bedirhan sevdalanır Fasla’ya. Sevmek aykırıdır, töreden yapılmış kale duvarları arasında. Kale duvarlarını aşan bir çocuk gelir dünyaya Bedirhan ve Fasla’nın yüreğinden. Adı Heja.

Heja yasak sevmelerin çocuğudur. Bedirhan Ağa’nın anası Kevsa, Fasla’yı sevmez. Heja kara bahtın, kem talihin sesidir. Kevsa Ana o sese düşmandır. Onun doğmasını istemez, büyümesini de. O büyüdükçe Kevsa Ana töresinden taviz verecek, korkuları artacaktır. Töre değil mi ki kendi varından başka var ve kendi tohumundan başka tohum barındırmaz.

Öte yandan Fasla’nın üç kardeşi vardır. Büyükleri kan bedeli kardeşinin öfkesini bileyen Sabırdır. Onun küçüğü Öfkedir, yenilmişliktir. En küçüğü ise insanın son durağı Ölümdür. Canlı var oldukça var olacaktır. Ve günün birinde Fasla’nın kardeşleri, Bedirhan Ağa’nın oturduğu kasrın gizli kapısından içeri girerek Bedirhan’ı öldürürler. Bedirhan’ın ölümü onların Töre’ye bağlılıklarının ifadesidir. Töre yerini bulmuştur. Fasla’nın kardeşleri Bedirhan’ı öldürerek töreye bağlılıklarını yerine getirmişlerdir. Ama Kevsa Ana için törenin yeni kapıları açılmıştır.

Giz kapıdadır. Kapının kilidini kimin açtığındadır. Bir yanda kan bedeli Fasla ve öksüz kalan Heja, öte yandan uluların meclisi, töre tacirleri. Kurulur divan. Kasrın kapısının Fasla tarafından açıldığına karar verilir. ‘Ceza ölümdür. Fasla’yı öldürecek olan, onun canından can oğlu Heja’dır. Heja anasını öldürerek töreyi yerine getirecek. Kan bedeli Fasla, kan bedeli olacaktır. Katili oğludur. Heja anasını öldürür.

Mungan kısa bir girişle olayı neden sonuç ilişkisi içinde verir. Ölümü doğuran törelerdir. Sonuç, feodalizmin Kürt coğrafyasındaki değerleri, töreleridir. Katı uygulamalar kurallardır.

Taziye’de insanın değerini bile töreler çizer. Murathan Mungan’ın Kürt coğrafyasını konu alan diğer oyunlarında da bu görülür. Hep iyiliğin ve kötülüğün savaşı yaşanır. Ehrimen ve Hürmüz gibi. Taziye’de de bu böyledir. Bedirhan’ın Rüso’yu öldürmesiyle Fasla’yı alması ilk etapta kötülüktür. Töreye kanmışlıktır: ama Fasla’yı sevmesi iyilik ve kötülüğün çatışması, değerlerin yargılamasıdır.

Fasla’ya “Hadi, kalk bana bir cıgara sar Fasla. Seni öç niyetine, seni kan bedeline kaçırmıştım. Bu yüzden sevgi yoktu yüreğimde. Öfke vardı. Kin tutmuştu yüreğime giden yolların başını” diyen Bedirhan’ın yaklaşımı bunun somut örneğidir.

Mungan, Taziye’de aynı zamanda feodal kültür ile kapitalist üretim ilişkilerinin çatışmasını çarpıcı şekilde işler. Bedirhan Ağa ile oğlu Heja arasında geçen şu konuşma bu anlamda ilginçtir:

“- Bedirhan Ağa: Dinle makine seslerini duymakta mısın?

  • Heja: Duymaktayım.
  • Bedirhan Ağa: Bu makinaların her biri yüz köylünün işini görür. Yüz köylü aç kalır bir makinaya sebep.
  • Heja: Senin köylüye muhtaçlığın yoktur baba?
  • Bedirhan Ağa: Hiç olmaz olurmu Heja. Elbet vardır muhtaçlığım. Canım namlının ağzındadır.”

Bu cümleler üretim ilişkilerinin insan yaşamına müdahalesini ve bu müdahale içinde insani ilişkilerin, değerlerin yaşadığı çelişkiyi aktarmaktadır. Bir yanda kan bedeli Fasla’yı seven Bedirhan Ağa özelinde çökmeye yüz tutan feodal değer yargıları ve töreler, diğer yanda makinelerin gelmesiyle çözülmeye başlayan feodal üretim ilişkileri.