Ölüm Cezası Tartışması

Ragıp Zarakolu

Neo liberal ve yeni sağ politikalar, dünyanın her yanında pragmatizm kılığı altında, bir çeşit siyasal otoritaryanizme, etkileyici dozda sürdürülen demagojik bir popülizmle belirli ölçüde bir meşruluk sağlanırken, “tabuları aşma” adı altında, toplumsal mücadeleler sonucunda elde edilen haklar ve değerler aşındırılmaya çalışılıyor.

Neo liberal, yeni sağ politikacı tipine göre her şey bir çıkara tahvil edilmelidir. Bir konursa dört alınmalıdır. Bu, Turgut Özal için de böyledir. Örneğin, Peru’nun parlayan yeni yıldızı Fujimor, için de.

Başkan Fujimori, Peru Komünist Partisi üst düzey yöneticilerinin yakalanmasından mümkün olan en büyük siyasal çıkarı sağlamaya çalıştı. Bir yandan bunu müthiş bir propaganda aracı olarak kullanmaya çabalarken, öte yandan da Aydınlık Yol’u tereddüte düşürmek, eylem temposunu yavaşlatmak bakımından, bir çeşit “rehin” tutma politikasını gündeme soktu.

“Bakın, bir çeşit darbe yaptık, ordu desteğiyle parlamentoyu kapattık, ama sonucunu da aldık. Teröre önemli darbeler indirildi” denilmek isteniyordu. Böylece “darbe” ve getirilmeye çalışılan yeni siyasal yapılanma “meşruluk” kazanmış oluyordu.

Ancak her olay gibi, bu olay da fazla yüklenilince tatmin sınırını aştı, olağanlaştı. Ayrıca sorunun bitmediği, eylem temposunun etkilenmediği görüldü. Hayatın acı gerçekleri gündemde yeniden yükselmeye başladı.

Ve kamuoyu yoklamalarında Fujimori’nin sağladığı destek hızla düşmeye, kararsızlık eğilimi artmaya başladı. Fujimori olayı yeniden kaynatarak, çorbası için bir kez daha su almaya çalıştı.

22 Kasım Kurucu Meclis seçimlerinde, ölüm cezasının yeniden konması ve Guzman’a uygulanması konusunda halkoylaması yapılmasını önerdi geçtiğimiz hafta sonu. Buna göre evet oyu çıkması halinde, Peru’nun “San Jose Amerika Kıtası Ülkeleri İnsan Hakları Sözleşmesi”nden çekilmesi de gündeme gelecekti.

Bu çekilme önerisi birçok çevrede tepki yarattı. Örneğin, Peru’nun Demirel’i diyebileceğimiz Belaunde, bu öneriyi eleştirdi. Öte yandan sendikalar ve çalışanlarla ilgili diğer kuruluşlar “hayır” dedi. Çünkü demagojik bir kampanya sonucunda, bu anlaşmadan çekilinirse, Peruluların tüm hakları da askıya alınacaktı. Bu doğrudan “hukuk” kavramına karşı çıkmaktı.

Birkaç gün önce ise Lima Başpiskoposu Augusto Vargas ALzamora, geniş yankılar uyandıran bir açıklama yaparak ölüm cezasının yeniden konmasına karşı çıktı. Başpiskopos, “Nazarenas” günü dolayısıyla yaptığı konuşmada, “affetme” kavramını hatırlattı ve “teröristlere yeni bir fırsat sağlanmasını” istedi. Köylülerin sorunlarına, yoksulluğa, toplumsal adalete değindi.

Fujimori’nin “yenilik” cilaları çabuk döküldü. Ama yine de Peru’nun 80’lerin ortalarında, askeri rejimden parlamenter demokrasiye geçişinden bu yana, önce burasının Demirel’i (hem programı, hem de batıp yeniden çıkışıyla) Belaunde ve daha sonra Peru’nun CHP’si APRA’nın “genç” lideri Alan Garcia ile yaşadığı kötü siyasal deney ve ekonominin çöküşü, hala Fujimori’ye önemli bir siyasal taban sağlıyor. Fujimori, Peru’nun çürümüş siyasal arenasında hala “yenilenmeyi” temsil ettiğini savunabiliyor.

Bugün “yeni sağ”ın bütün dünyada canla başla savunduğu konulardan biri de ölüm cezasının sürmesi, kaldırılan ülkelerde yeniden konması. Neo liberalizmin dünyadaki şampiyonlarından Thatcher da, İngiltere’de ölüm cezasının yeniden konması için çaba harcamış, ama başarılı olamamıştı. Peru’da fiili infazlar zaten sürüyor. Şimdi istenen meşruluk kazanması.

Sonuç olarak, Peru’da 22 Kasım seçimleri nasıl neticelenirse neticelensin, ilginç bir dönemeci yansıtacak.