Aydın Çubukçu
Bir zamanlar, Paris’te “Günahsızlar Mezarlığı”nda, kilise ve devlet hiyerarşisinin tümünü, ölümlerine giden yolda kendilerine eşlik eden iskeletler ve cesetlerle dans ederken tasvir eden bir dizi resim bulunuyormuş.
Resim, devletin ve kilisenin önde gelenlerine, ölümün her an yakınlarında olduğunu anımsatıyor ve onları, bütün insanlıkla birlikte tövbe etmeye çağırıyormuş.
Özgür Gündem gazetesi, günlerdir, iki gerilla kızın cesetlerini çıplak olarak teşhir eden İnter Star televizyonun istasyonuna karşı gelişen haklı ve yüksek değerlerinin artık öldüğünü bağıra bağıra ilan eden bütün alçakların yüzüne birer şamar gibi inen tepkiler yayınlıyor. İnsani değerlerin tümüne savaş açmış olanlar, kendi pis araçlarının gördüğü bu tepkiyi, “bölücülerin kışkırtması” sayabilirler. Ama açık olan bir şey var: Gerillaların cesetleri, Günahsızlar Mezarlığı’nın duvar resimlerinde anlatılanları, çağı uygun bir yorumla hatırlamamız için, bir “tövbe” malzemesi sunuyorlar bize.
Ellerinde kameralarıyla, İstanbul Adliyesi’nin koridorlarında edindiği çıplak kadın görüntüsü yakalama alışkanlığını, kana bulanmış dağlarda sürdürmeye ve aynı aşağılık-hayvani “okuyucu” tepkisini televizyon aracılığıyla yaratmaya çalışan muhabir taslağı, burjuva ahlakının, burjuva gazetecilik alanındaki dehşet verici somutlanmasını vermekle kalmıyor; sistemin, kendisini cehenneme götüren yolda kiminle dans etmeyi seçtiğini de bilinçaltı dürtüleriyle anlatıyor. Çıplak olarak teşhir edilen gerilla kız görüntüsünden sonra, sistemin tüm safahat salonları, kendilerine artık tövbe çağrısını bile gereksiz gören cesetlerin dansa davet müziği ile dolmuştur.
Denilmek isteniyor ki, eline silahı alan Kürt kadını, televizyon ekranında “rüsva” olmayı da göze almalıdır! Korku ve dehşet yaratmak isteyenler, ektikleri tohumun, nefret ve kin rüzgarlarıyla yurdun her köşesine dağıldığını ve çiçeklendiğini görebilecekler mi?
Çıplak ceset, kendi çıplaklığıyla, bir başka gerçeğin daha çırıl çıplak görülmesinin yolunu açıyor:
Amerikan türü gazeteciliğin bir ilkesi vardır: “Bir köpek bir insanı ısırırsa, bu bir haber değildir. Ama bir adam, bir köpeği ısırırsa bu bir haberdir.” Gerçek dergisi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kayhan bir başyazısında, kendi gazetecilik anlayışlarının, “adamı ısıran köpeğin peşinde koşmak olduğunu yazmıştı. Türkiye’de, tüm burjuva basın yayın organları, ilgi çekici olmak ve yazdıkları her haberi satabilmek için, görüntüyü tersine çevirmeyi marifet sayarlar. Biz, gazetelerde ve televizyonda, daima, köpeği ısıran adamın öyküsünü izlemeye koşullandırılırız. Adamı ısıran köpek ise gazeteciliğin böyle yapılmasından hoşnut, dişlerini biler ve ısırılacak adam aramaya devam eder. Çıplak gerilla, namuslu her insanın aklına aynı soruyu takarak toprağa gitti: Dağda böylesine çıplak dolaşamayacağına göre bu kadın, onu kim böyle soydu? Amacı neydi? Günlük gazete diline çevirirsek bu soruyu, şöyle de söylenebilir: Adamı ısıran köpek nerede?
Nekrofili, en acınası ruh hastalıklarından, en zavallı sapıklıklardan birinin Latince adıdır. “Ölü sevicilik” anlamına gelir. Bu hastalığa yakalananlar, normal olarak canlılarla ilişki kuramadıklarından, mezarları açarlar, morglara gizlice girerler ve ölülere cinsel saldırıda bulunurlar. İnter Star muhabiri, çürümüşlerin dünyasına ait bir ideolojinin sapığı olduğunu salyası akarak çektiği görüntülerle ispatladı. Eklenmesi gereken bir söz daha var: Bu alçaklığa sessiz kalan herkes, bu sapıklığın aşağılık röntgencisidir.