Ayşegül Devecioğlu
Son günlerde, özellikle günlük basında, kadınlara yönelik şiddete ilişkin haberler, araştırmalar yayınlanıyor.
Her üç kadından birinin koca dayağı yediği, birçok kadının kocası ya da başka erkekler tarafından tecavüze, hemen her kadının cinsel tacize uğradığı ülkemizde bu konunun sık gündeme gelmesi elbette olumlu.
Hayatımızda eğitme, sindirme, cezalandırma yöntemi olarak yaygın biçimde yer alan şiddetin açığa çıkarılması, tartışılır ve karşı konulabilir hale gelmesine yardımcı oluyor.
Artık dayağa karşıyız! Kadınları en iyimser ifadeyle bir dekoratif unsur olarak gören gazeteler, dergiler.
Rauf Tamer gibi tescilli kadın düşmanları da dahil olmak üzere birçok köşe yazarı dayağa karşı; dayağı pek ilkel, eğitimsiz, kaba, cahil insanlara yakışır, hayvanca bir şey olarak kabul ettikleri için.
Biz kadınlar da dayağa karşıyız, ama bizim nedenlerimiz onlardan farklı. Neden dayağa karşıyız?
Aşağılandığımız ya da canımız yandığı için mi yalnızca? Kolumuz, bacağımız kırıldığı, gözümüz morardığı, utandığımız, fiziksel açıdan zarar gördüğümüz için mi? Hayır.
Dayağa karşıyız; çünkü dayak bizi hayattan kapı dışarı etmenin yollarından biri. Gecelerden, sokaklardan, erkeklerin rahatça at koşturabildiği, hayat edebildiği alanlardan dışlamanın, bizi yalnızca erkeklerin belirlediği bir hayata hapsetmenin yollarından biri. Ama yalnızca biri.
Kadınlara yönelik şiddet denince, akla nedense yalnızca dayak ve tecavüz geliyor. Sokakta uğradığımız sarkıntılıkların, bizi aşağılayan lafların, üstümüze dikilen gözlerin yarattığı şiddet duygusu gözden kaçıveriyor.
Vapurda, trende, otobüste erkeklerin bakışlarından kaçabilmek için –boynunuzun tutulması pahasına- camdan dışarı bakmaya, sarkıntılığa neden olmamak için sürekli kendini kontrol altında tutmaya çalışmanın yarattığı şiddet duygusu.
Geçenlerde, bu tür durumlarda kurtuluş olarak yanımda taşıdığım kitabı unuttuğum için, bütün bir vapur yolculuğu boyunca telefon defterimi baştan sona birkaç kez okudum
Vapur iskeleye yanaştığında, karşımdaki adamla karşılaşmasın diye bakışlarımı kaçırmaktan kan ter içinde kaldığımı fark ettim. Ve on sene önce gece sokakta uğradığım bir saldırı nedeniyle hala geceleri arkama bakmadan yürüyemiyorum.
Her kadının anlatacak bunun gibi yüzlerce deneyimi vardır. Kadınların erkeklere ait alanlara adımlarını attıkları anda başlarına gelenler birbirine benzer.
Peki, bazı kadınlar neden sık sık yollarını kaybederler defalarca gittikleri bir yeri hatırlamakta zorluk çekerler, bilir misiniz? O yollarda hiçbir zaman erkekler gibi güvenli, rahat, sağa sola bakınarak dolaşmamışlardır da ondan.
Kadınlara yönelik şiddet, kadınların sosyal hayattan dışlanmasını, eve kapanmasını, kadınlar üzerindeki erkek egemenliğinin sürmesini sağlar.
Sığınma evlerine sığınan kadınların tanıklıkları, gazete haberleri, mahkeme tutanaklarına rağmen, diyelim ki, iyi eğitim görmüş, kibar erkekler kadınlara laf atmazlar, karılarını dövmezler, ama şiddet yoluyla eve kapatılmış, eğitim görememiş kadınların onlara açtığı genel müdürlük, yöneticilik koltuklarında rahatça otururlar. Yazar olurlar, gazeteci olurlar, ressam olurlar, politikacı, bakan, profesör olurlar.
Kadınların saçlarından sürüklenerek atıldıkları ve ancak erkekleşebilirlerse girebildikleri birçok etkinlik alanında varlıklarını rahatça sürdürürler.
Sokakta top oynayabilmenin, sigara içebilmenin keyfinden, gecenin kadınlara yasaklanmış güzelliğinden yararlanırlar.
Eve kapatılmış, eğitim görmeleri engellenmiş, ev işlerine, çocuk bakımına, kalifiye olmayan işlere, yardımcı hizmetlere, evlilik yoluyla cinsel köleliğe mahkum edilmiş milyonlarca kadın, kadınlara yönelik şiddetin iç burkucu bir kanıtı gibidir. Ve karılarını, sevgililerini dövmeseler de, kadınlara sarkıntılık etmeseler de bütün erkekler, kadınlara yönelik binlerce yıllık şiddetin kendilerine sağladığı statüden, erkten, sayısız nimetten istifade ederler.
Ben kocamdan dayak yemesem de, kadınlara atılan dayak en çok bu nedenle benim de canımı acıtır.
Kadınlara yönelik şiddete karı mücadele, dayağa karşı dayanışma işte bu nedenle kadınların üzerindeki erkek egemenliğine, cinsiyetçiliğe karşı mücadele olmak zorundadır.