Dış Haberler Servisi- Küba’nın güney kıyısındaki Giron, Fidel Castro’nun en sevdiği sayfiye kasabalarından biri... İktidarda 30 yılını geride bırakan Küba Devlet Başkanı’nın bu kasabada sıkı sıkıya korunan bir tatil evi var. Yemyeşil ormanlar arasındaki bu doğa harikası bölge, Castro’nun tatilini geçirdiği kasaba…
Ancak Castro’yu her yıl Giron’a çeken unsur, yalnızca bölgenin doğal güzellikleri değil. Amerikalılar’ın “Domuzlar Körfezi” adını verdiği bu bölge, CIA’nın 1961’deki Küba Krizi sırasında indirme yaptığı yer aynı zamanda. Bu yüzden Giron, Castro için başlı başına bir gurur kaynağına dönüşmüş. Kasabadaki müzede “devrim şehitliği” mertebesine ulaşmış yüzlerce Castro taraftarının fotoğrafları var. Duvarlardaki posterler, göğsünden yaralanmış bir Amerikan kartalını simgeliyor. Diğer posterler ise, Küba’nın tüm kıyılarında devrimi savunmak için savaşan askerlerin siluetlerini görüntülüyor.
Bugünlerde Küba’daki ikinci bir “Domuzlar Körfezi Çıkarması” ihtimalinden kaynaklanan bir endişe hakim. Bu yüzden de Castro’nun ülkesi 600 bin kişilik ordusu ve 2,5 milyona varan sivil savunma birlikleriyle her türlü müdahaleye karşı devrimi savunmak için hazırda bekliyor. Ayda bir kez yapılan tatbikatlarla sivil savunma birlikleri her an tetikteler… Binlerce sivil gönüllü de olası hava hücumlarına karşı Vietnam tipi sığınak ve tünellerin kazımında çalışmışlar. Şimdiye kadar 400 kilometrelik hafriyat yapılmış. 2 bin kilometre kadarının da yapılması bekleniyor. Castro’nun geçenlerde bu tünellerden birinde Genç Komünistler Birliği mensuplarına söylediği söz her yerde tekrarlanıyor: “Ülkemizi ele geçirmek isteyen düşmanlarımız, ülkedeki her devrimcinin tek tek vücutları üzerinden geçmek zorunda kalacaklar.” Özellikle Körfez Savaşı sonrası kutlamaları sırasında ABD Genelkurmay Başkanı Colin Powell’ın kullandığı “Geride bir tek Küba kaldı” sözünden sonra Küba halkı, sanıldığının ve iddia edildiğinin tam tersine Castro’nun devrimine daha bir sıkı sarılmış “Komünizmin son kalesi” olarak adlandırılan topraklarını korumak için her şeyi yapmaya hazır, olası saldırıları bekliyorlar. Buna karşılık ABD cephesinde ikinci bir “Domuzlar Körfezi” macerasına girme olasılığı fazla görünmüyor. CIA’nın “Castro’yu yerinde yok etme” yönündeki eski planlarının yerini, son dönemlerde Bush yönetiminin gündeme getirdiği 31 yıllık ambargoyu hafifletmeye yönelik girişimleri alırken, Küba’yla ticarete daha sıcak bakma eğilimi günden güne güçleniyor.
Küba insanının çevresi yıllardır kuşatma altında. Ekmek hala karneyle veriliyor. Eti ayda bir kez yiyebiliyor, yeni bir elbiseyi iki yılda bir satın alabiliyorlar. Ülkede pizza dükkanları da var. Ama buralara girebilmek için iki saatlik kuyruğu göze almak şart. Havana caddelerinde arabalar yerine içi dışı insan dolu otobüsler ve Çin’den ithal edilmiş bisikletler dolaşıyor. Ekonomik sıkıntılar yüzünden Küba halkı yorgun, hatta bezgin görünüyor.
Bir yandan Miami kıyılarından Küba’yı hedefleyen bir televizyon ve radyo propagandası rüzgarı ülkeyi baştan başa sarmış. Radyonun adı bile 19. Yüzyıl Küba halk kahramanlarından Jose Marti’nin adı kullanılarak “Jose Marti” olarak konulmuş. Bu yayınlarda Castro’ya ve ülkesindeki rejime karşı sürekli olumsuz propaganda yapılıyor. Hemen karşı kıyıdaki Miami’deki “bolluk”tan söz edilerek, Küba halkı devrimi korumaktan vazgeçmeye davet ediliyor. Sürekli vurguladıkları söz ise şu: “Devrim ölüyor.”
Fidel Castro önderliğindeki Küba halkı, ekonomik sıkıntılara ve propaganda fırtınasına rağmen, kazdığı tünelleriyle, hazırladığı sığınaklarıyla “Komünizmin Son Kalesi”ni korumak için bekliyor.