Nûbihar'ın dili Kürtçe, ideolojisi İslam

Müslüm Yücel

İkinci sayısı çıkan Nûbihar, Müslüman Kürtlerin çıkardığı bir edebiyat dergisi. Kendilerinin “Nurcu” olarak nitelendirilmesine karşı çıkan, ille de bir tanımlama gerekiyorsa “Nûbihar Çevresi” ya da “Müslüman Kürtler” olarak adlandırılmak istediklerini söyleyen derginin genel yayın yönetmeni Sabah Kara ile bir söyleşi yaptık. Farklı bir kesimden farklı bir ses olması nedeniyle ilginizi çekeceğini umuyoruz.

  • Sayın Sabah Kara, Nûbihar, İslami gelenekte ilk Kürtçe dergi. Çıkan iki sayısında da İslam ve Kürt kültürü ağırlıkta. Bu anlamda Nûbihar’a İslami bir Kürt dergisi diyebilir miyiz?

Öncelikle sorunuzda bir düzeltme yapmak isterim: Nûbihar’ın çıkan iki sayısında İslam ve Kürt kültürü sadece ağırlıkta değil. Her iki sayıda da İslam ve Kürt kültüründen başka bir şey yok. Evet, Nûbihar İslami ideolojiye inanan ve Kürtler, hem de bütün diğer ulusları bu ideolojide gören bir grup Müslüman Kürt yurtseverin çıkardığı Kürtçe bir dergi. Dili Kürtçe ve ideolojisi İslam. Ancak, Allahın İslamı tek ve biricik olmakla birlikte, piyasada birden çok İslami anlayış gözlendiğinden ötürü bizim, İslamdan neyi anladığımızı ortaya koymamız gerekmektedir. Bizim anlayışımıza göre, insani olan, yani insana fıtrat ve yapısına uygun olan herşey İslamidir. Şu halde bu tanıma göre insanın fıtrat ve doğasına ters düşen herşey de İslam dışıdır. Bu, Allah’ın kitabı Kuranda da ifadesini bulan ve ayrıntılı bir biçimde açıklanan İslamın, çok özet ama en önemli amacı, bütün insanı değerleri kucaklamak ve bütün insanlık dışı görüş, düşünce ve edimlere karşı koymaktır.

  • Nûbihar’ın amacını daha somut bir şekilde ifade eder misiniz? Sözgelimi, Nûbihar Kürt edebiyatına yeni bir ses katmak mı, yoksa var olan edebiyat anlayışlarından kendini ayrı mı tutmak istiyor?

Birinci sorunuza verdiğim cevapta da belirttiğim gibi, Nûbihar her türlü iyilik ve güzelliğe açık bir dergidir. Bu bağlamda, var olan edebiyat anlayışlarının bütün güzelliklerine ortak olmak ve bütün çirkinliklerine sırt çevirmek istemektedir. Diğer Kürt yayın organlarına oranla Nûbihar, Kürt kültür ve edebiyat birikiminin daha yakın bir mirasçısıdır. Çünkü bildiğiniz gibi geçmiş Kürt kültür ve sanat kaynaklarını İslamdan uzak ve ayrı düşünmek hiçbir şekilde mümkün değildir. İslamı hesaba katmadan ne Mella Ehmed ê Cizîrî’yi ne Ehmed ê Xanî’yi ne Baba Tahir ê Uryan’ı ne Mela Ehmed ê Batê’yi ve ne de Bediuzzaman Seîd ê Norsî’yi anlayıp değerlendirmek mümkündür. Bütün bu dahi düşünürler İslamın içinde doğup büyümüş ve eserlerini bu ideoloji doğrultusunda kaleme almışlardır. İşte N3ubihar, sırtını bu engin ve paha biçilmez birikime dayamıştır.

  • Bildiğim kadarıyla sizin epey zamandır şiir çalışmalarınız var ve bu şiirler Türkçe. Şimdi böylesine yoğunlukla Kürtçeye sarılmanızın ve bu dilde ürün vermeye başlamanızın sebebi ne?

Evet, 7980’den itibaren Türkçe şiirler ve yazılar yayımladım. İki şiir kitabım yayımlandı, üçüncüsü hazır. Ancak hep bir burukluk vardı içimde. Çünkü yazdıklarımı anam, babam, kardeşlerim ve Türkçe bilmeyen halkım anlamıyordu. Kitaplarım yayımlandığında anamın, yakın akrabalarımın “işte oğlumun kitabı”, “işte akrabamızın” diye iftihar ettiklerini görmedim. Sevinir gibi yapıyorlardı ama ben bu sevincin içten gelmediğini, sadece beni rahatlatmaya yönelik olduğunu görüyordum oysa şimdi öyle değil. Şimdi onlara Kürtçe yazılarımı, şiirlerimi okuduğumda, gözlerinde bir ışık parladığını, içlerinin aydınlandığını hissediyorum. Mutluluğumu kelimelerle ifade etmem çok zor. Şimdi içimden, o eski şiir ve yazılarımı kim için yazıyordum diye bir soru geçiyor. Kürtçede bir deyim vardı, “Çira kora” deriz, “körlerin ışığı”: Eski yazılarım öyle görünüyor bana şimdi. Yakınlarım can kulağıyla dinleyip “Ne kadar güzel söylemişsin” deyince içim içime sığmıyor. Bir gün bütün halkımın, mazlum Kürt halkının da bunu söylemesini, beni dertlerinin tercümanı, sevinçlerinin bestecisi, acılarının ağıtçısı kabul etmelerini arzuluyorum ve bu şerefe erişmek için çaba harcıyorum.

  • Kürtler ulusal kimliklerini arıyorlar. Bu anlamda da bir ulusal kültürden bahsetmemiz mümkün. Ancak İslamiyet bir ümmet toplumu öngörüyor. Tam anlamıyla Kürt ulusal kimliği ile İslamiyetin ümmet anlayışı arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Daha önce de belirttiğim gibi, ben Kürtlerin ulusal kimliklerine sahip çıkmaları, kendi ayakları üstünde durmaları, kend dilleriyle okuyup yazmaları, yöneticilerini bizzat seçmeleri ve hayatın her alanında ulusal kimliklerinin gerekleri doğrultusunda hareket etmeleri gerektiğine inanıyorum bunlar Kürt halkının olmazsa olmaz ve vazgeçilmez doğal haklarıdır. Ama ben aynı zamanda gönüllü birliktelikten yanayım. Evet Kürt halkı tez elden ve kısa vadede bir ulusun sahip olması gereken bütün hak ve özelliklere sahip olmalıdır. Ama uzun vadede ben Müslüman ulusların gönüllü birlikteliğinden yanayım. Bir İslam Uluslar Birliği mesela. Ama bu birlik, eski Sovyetler Birliği’ndeki gibi dayatmaya değil, günümüz Avrupa Birliği’ndeki gönüllü birliktelik ve eşitlik esası üstüne kurulmalıdır.

  • Peki bu, İslamın ümmet anlayışıyla örtüşür mü?

Kim söylüyor örtüşmez diye. Ulusların kimliğini “Allah’ın ayeti” ver “O’nun değişmez sünneti” sayan kuran nasıl olur da İslam ümmeti adına ulusal kimlikleri reddedip asimilasyona uğratmaya çalışsın? Olacak şey mi bu! Eğer böyle bir şey söz konusu olsaydı. İslam coğrafyasında Arapların dışında ırk mı kalırdı? Oysa gördüğünüz gibi bu coğrafyada sadece Müslüman ırklar değil, gayri Müslim azınlıklar ve hatta İzediler gibi kimseler bile kimliklerini koruyabilmişlerdir. İslam kesinlikle buna karşı değildir. Aksine, yerel gelenek ve görenekleri hukukun kaynaklarından birisi sayacak kadar ileriye gidebilmiş bir sistemdir İslam. Ümmetin birlikteliği eşit haklara dayanan gönüllü bir birlikteliktir. İslamın doğru uygulandığı zamanlarda bu böyle olmuştur ve bundan sonra da böyle olması gerekir. Müslüman ulusların kaderi birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Dolayısıyla da İslam Uluslar Birliği tezi, içinde yaşadığımız coğrafyada en gerçekçi ve kalıcı tezdir. Mezhep savaşlarıyla asırlar boyunca birbirini boğazlamış Katolik, Ortodoks ve Protestan Batılı uluslar pek de ortak sayılmayacak bir inanç halkası içinde kaynaşarak diğer inançlara mensup halkları dışlatıp sömürmeye çalışırken bizim ortak olduğu kuşku götürmeyen bir inanç, kültür ve gelenek bağı çerçevesi içinde bir araya gelip haklarımızı korumamızdan daha doğal bir şey düşünülemez. Çünkü zaman, bölünme ve küçülüp yutulmaya elverişli lokmalar haline gelme zamanı değil, eşit haklar esasına dayalı gönüllü birliktelik zamanıdır. Müslüman ulusların geleceği, eşitliğe dayalı gönüllü İslam Uluslar Birliği’nde yatmaktadır: ancak bu birlikteliği gerçekleştirmek oldukça çetin bir iştir.