Hızlı kentleşme şehir içi tarımı biçti, babadan oğula geçen meslek tarihe karışmak üzere
Hüseyin Şimşek
İSTANBUL-İstanbul şehir bahçeciliğinde, 1970’lerden başlayarak Kastamonulular ağırlığını koymuştu. Şaban Çağdaş’ın deyişiyle, “İkitelli’den Gebze’ye bahçecilerin yüzde 90’ı Kastamonulu.” Bahçeciler hep bir ağızdan, “deniz bitti” diyor. Halen çalışmakta olanlar, kendilerini İstanbul şehir bahçeciliğinin son kuşağı sayıyor. Babadan oğula geçen meslek, bu kuşakla tarihe karışacak.
İstanbul’da Yedikule, Langa, Etyemez, Rahmanlar, Cevizli, Tuzla gibi ilçe ve semtlerde, gün geçtikçe daralan şehir içi bahçeciliği, mantar gibi çoğalan yapılar arasında, son nefesini veriyor. Bu semtler yıllardır İstanbul’un meyve, sebze ambarı olageldi. Bahçeciler hep bir ağızdan, “deniz bitti” diyor.
Halen çalışmakta olanlar, kendilerini İstanbul şehir bahçeciliğinin son kuşağı sayıyor. Babadan oğula geçen meslek, bu kuşakla tarihe karışacak. Gençlerden şimdilik mecbur kalanlar olsa da sürdürmek isteyen yok. “Çocuklar bu işi yapmaz, bizde biter”, “ben çocuklarımı okuttum, onlar doktorluk yapacak…”
İstanbul şehir bahçeciliğinde, 1970’lerden başlayarak Kastamonulular ağırlığını koymuştu. İşletmeci olarak da gündelikçi işçi olarak da bu meslekte Kastamonulular tartışmasız olarak bir numara. Tuzla – Yayla’daki Mustafa Aslan, Tuzla İçmeler’deki Şaban Çağdaş, Etyemez’deki Ahmet Uzan, Yedikule’deki Şaban Öztürk ve Langa’daki dayısı… Beykoz, Aydınlı, Koşuyolu, Merdivenköy vb.ni de eklemek gerek. Şaban Çağdaş’ın deyişiyle “İkitelli’den Gebze’ye bahçecilerin yüzde 90’ı Kastamonulu’dur.”
Kastamonu’nun rençberi, İstanbul’da bahçeciliği kendileri için neden geçerli bir meslek olarak benimsedi? Şaban Öztürk, bunun önemli nedeni olarak şunu ortaya atıyor: “Babam Alibeyköy’de bahçeciliğe başladı. Tam 45 yıl önce Kuledibi’ne geldiğimizde, ben 12 yaşındaydım. O zaman en paralı ve geçerli meslekti. Zordu ama kaymakam bile bu parayı alamazdı.” İstanbul bahçeciliğinden önce Kastamonulunun gözü Zonguldak madenlerindeydi. Ülkenin en büyük şehrinde ve daha kolay iş! Çoğu yakın köylerden olmak üzere, aileler akın akın göçe başladı. Daha çok Arnavutlar ve Selaniklilerin elinde bulunan şehir bahçeleri yeni ekmek kapısı oldu.
Çoğu, önce gündelikçi olarak çalışmış işi öğrenince kendi kiralamaya başlamış. Tuzla’daki Şaban Çağdaş, on yıl işçilik yapmış Koşuyolu ve Merdivenköy bahçelerinde.
Mesleğin bir başka özelliği, bütün aile fertlerinin çalışma olanağı bulması. Çoluk çocuk, kadın erkek hep beraber istihdam edilmiş oluyor.
Bugün İstanbul bahçeciliğinde, Arnavutlar ve Selanikliler parmakla gösterilecek kadar az. Tuzla’daki Ömer Ergen, baba mesleği olarak bahçecilik yapan sayılı Selanik kökenlilerden biri Bahçelerinin hemen yanı başındaki siteden bir daire almış. Kendi mülkü olan bahçeyi ise başka bir kooperatife satmış. Bu yılki son mahsul. Bu arada kimi ürünler de tarihe karışacak mı? “Tuzla’nın bamyası ve enginarı meşhurdur. Enginarı, işçiliği zor, masrafı fazla olduğu için zaten bırakmıştır. Birkaç yıl içinde bamya eken de kalmaz.” diyor.
Hacı Behlül Sapan, Balkan göçmeni bir Arnavut. Sapan ailesi, bahçeciliğe Eyüp’te başlamış. Sonra Kadıköy ve oradan Tuzla’ya gelmişler. Sapan’a göre hızlı yapılaşma, önünde durulamaz bir çığ gibi. Ancak şehir bahçeciliğinin tarihe karışmasının başka önemli nedenleri de var.
“Girdiler çok arttı, kazanç azaldı. Dolayısıyla üretim düşmeye başladı. Bir domates sırığı 3 bin, küçük bir maydanoz kasası bin 500 lira. Bugüne kadar bir derneğimiz bile olmadı. Hal Federasyonu, bizim için çok fazla bir şey yapamaz. Pazarcılar nasıl direndi. Çünkü dernekleri var. Mallarımız daha çok demetlik, bir günlük. O gün satılmayan atılıyor çöpe. Halde yüzde 10 vergi kesiliyor her sattığımızdan. Bir de senelik gelir vergisi yükleniyor. Anadolu’nun birçok yerinden meyve, sebze aktığını da eklerseniz, tablo tamamlanıyor.” Aynı konuda, Kuledibi’nde bahçecilik yapan Şaban Öztürk ise, “dışardan mal geldi, İstanbul bahçeciliği bozuldu” diyor.
Bahçecilerin, ürünlerini dolaşıma sürmesinde de büyük sorunlar var. Kimi direkt hale veriyor kimi semt pazarında kendi tezgahında tüketiciye sunuyor.
Bazıları ise iki yolu da kullanıyor. Etyemez’deki yedi bahçeyi işleten yedi Kastamonulu aile, ürünlerini kendisi ya işporta ya da semt pazarlarında satışa çıkarıyor. Tuzla’daki Şaban Çağdaş, “üç kişiyi Pazar tezgahı için ayırdık” diyor.
Bahçecilerin yüzde 99’u kiracı. Öte yandan işletmekte oldukları arazinin hemen hepsi ya satılmış ya da satılığa çıkarılmış durumda. Tek tük diğer illerden bahçeciliğe “bulaşmış” sayılı ailelerden biri ve Erzincanlı olan İsmet Akyürek, bahçeyi göstererek “buranın da tezkeresi yazıldı. Bu iş bitti.” diyor. “1972’den beri burada ailece bahçecilik yapıyoruz. O yıllarda, Rahmanlar sahilde hiç ev yoktu.”
Kendi deyimleriyle, “deniz bitti” ise ne yapacaklar? Mustafa Aslan, “Eski işlettiğimiz yerde, şimdi bloklar var. Burası satılınca yeni bir yer bakarız. Bulamazsak halden alıp satarız.”
Şaban Çağdaş, “Satılana kadar işleteceğiz. Sonra, pazarcılığa devam.” Kimi emekli olacağını belirtirken en ilginç yanıt, devir değişti başka çare yok diyen Ömer Ergen’den geliyor: “Artık binaların tepesinde maydanoz ekeriz.” Yıllardır beraber çalıştıkları eşi müdahale ediyor: “Yok yok, çeyizlik hazırlar gibi sandıklarda yetiştiririz.”